Tekrarlıyoruz: Hasankeyf İçin Geç Değil!

Posted on Updated on

Eğer DSİ henüz çözülmeyen bazı teknik sorunları çözüp planlamasını gerçekleştirirse ve karşıt kampanyalar barajı durdurmada başarılı olmazsa, 2020 yılın başında Hasankeyf su altında kalabilir ve 2020 yazına doğru Ilısu Barajı gölü havzası dolabilir. Bunu dikkate alarak çalışmalara ısrarlı ama paniklemeyerek devam etmeliyiz.

Ercan Ayboga, Yeni Özgür Politika, 06.08.2019

PANORAMA ERCAN

Ilısu Barajı’nda Devlet Su İşleri (DSİ) su tutmaya başladı diye mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi daha önce ilan ettik. Buna sadece sadık kalmıyoruz, daha fazla enerji ile doğa, kültür ve yaşam mücadelesine sarıldığımızı belirtmek isteriz. Ilısu Barajı ve HES Projesi büyük çapta yıkım, sömürü ve tahakküm anlamına geldiğinden dolayı mutlaka durdurulmalıdır!

10 Haziran 2019’de su tutulacağını AKP hükümeti Mart’ta ilan etmişti, ancak yaratılan kamuoyunun etkisiyle bunu ertelemek zorunda kaldı. Su tutmanın ertelenmesinde ayrıca henüz bitmeyen inşaatlar (yol, köprü, tünel), Hasankeyf’te sözde “kurtarma” ve taşıma işlerin uzaması, Şikefta (Batman merkez) köyünün yeni yerleşke inşaatının devam etmesi ve binaların kötü yapılmasından kaynaklı Yeni Hasankeyf’e taşınmadaki gecikmelerin etkisi olduğunu belirtmek lazım. Amacı su tutmaya bir an önce başlayarak toplumu baskılamaktı.

Oldubittiye getiriliyor!

Ilısu Barajı’nda su tutmayı yazın ortasına, çok sayıda insanın tatilde olduğu zamana bilinçli ertelediler. Bunu yaparken 21 Temmuz 2019 günü Hasankeyf kalesi bölgesinde canlı yaşam ve anıtları üzerinde büyük tahribatlara sebep olan bir yangın çıktı. Bu yangının nedenini kesin bilmiyoruz ancak o alanı kontrol eden DSİ ve BRJ şirketinde bir miktar sorumluluk olduğunu belirtebiliriz.

Yangının su tutmayla aynı günlere denk gelmesi DSİ’nin işine yaradı ve 23 Temmuz’da Siirt-Güçlükonak yolunun su altında kaldığına dair resimlerin basına düşmesi pek gündeme girmedi. Ne zamanki 1 Ağustos’ta uydu görüntüleriyle açıklama yaptık, o zaman demokratik kamuoyu su tutmayı ciddi olarak algıladı. Ana akım ise susmaya devam ediyor çünkü DSİ su tutmaya ilişkin ısrarla hiç açıklama yapmıyor.

DSİ’nin açıklama yapmaması birçok soruyu beraberinde getiriyor. DSİ yerelde etkilenen insanlara deneme amaçlı su tutulduğunu açıkladı, bu da bizim ve başkaları üzeri kamuoyuna yansıdı. 19, 24 ve 29 Temmuz tarihli uydu görüntüleri ortada deneme olmadığını, yavaş da olsa su seviyesi kalıcı şekilde yükseldiğini gösteriyor. Buradaki amacın sessiz sedasız toplumu ve kamuoyunu bir oldubittiyle karşı karşıya bırakmak olduğu anlaşılmaktadır.

Su tutma işlemlerin uzun sürmesi beklense de bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Eğer DSİ henüz çözülmeyen bazı teknik sorunları çözüp planlamasını gerçekleştirirse ve karşıt kampanyalar barajı durdurmada başarılı olmazsa, 2020 yılın başında Hasankeyf su altında kalabilir ve 2020 yazına doğru Ilısu Barajı gölü havzası dolabilir. Bunu dikkate alarak çalışmalara ısrarlı ama paniklemeyerek devam etmeliyiz.

En fazla yıkım getiren proje

Son 2-3 aydaki mücadele açısından önemli olan toplumda duyarlılığın yıllar sonra tekrar ciddi şekilde oluşmasıdır. Bu önemli, çünkü son yıllarda böyle bir durum pek yoktu. Hasankeyf gibi başka pek tanınan kültürel alan yok gibi, sembolleşmesinden dolayı vicdanımız bir yerde sızlıyor yıkım yaklaştıkça. Bu da tepki verilmesine neden olabiliyor. Bu noktada inanarak ve olumlu düşünerek mücadeleyi doğru şekilde büyütebiliriz.

Ilısu projesine yıkım açısından bakarsak baraj/HES projeleri arasından en fazla yıkım getiren projedir. Bölgemizin tam ortasında bir büyük ve çok değerli bir coğrafya parçası birkaç şirketin karı ve devletin jeo-stratejisi için yok edilmek isteniyor. Bölge halkına hiçbir sosyo-ekonomik getirisi olmayacağı Ilısu projesi, olası farklı sosyal-ekolojik gelişmelerin de önüne geçiyor. Ilısu bir bölgeye üstten merkeziyetçi ve anti demokratik müdahelenin en bariz örneklerinden biri. Bunun daha fazla bilincine vararak Dicle havzasındaki toplumun daha açık şekilde karşı çıkması gerekir. Mevcut karşı duruşu çok zayıf maalesef. Elbette genel olarak devlet muhalif herkese yoğun baskı uyguluyor, ancak yine de eleştirini dile getirmede küçük de olsa alan var.

Neden bir daha olmasın?

5 Temmuz 2019’da Türkiye çapında “Hasankeyf Koordinasyonu” (HK) adı altında yeni bir mücadele platformu oluşturuldu. Yıllardır mücadele eden Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi’nin de girişimiyle 13 kuruluş tarafından kurulan HK, daha geniş çevreye hitap etme imkanına sahip. Fakat tüm toplumsal muhalefetin Dicle nehri ve vadisine aynı ilgiyi gösterdiğini söylemek pek mümkün değil. Yapılanlar ve yapılabilinecekler göz önüne alındığında büyük bir eksiklik ortaya çıkıyor. Birçok demokratik kurum, Hasankeyf ve Dicle gibi bir konuda bir araya gelebilir ve büyük mücadele ortaya çıkarabilir. Sözde ilgisini bir defalığına göstermek yetmiyor, bizzat uzun vadeli, aktif mücadeleyle devlete Ilısu projesinde geri adım attırılabilir. 20 yılda 5 defa Ilısu projesi durduruldu, niye bir daha bu olmasın?

Yaratıcı mücadele şart

Mücadelede yaratıcı olmalıyız. Bildiğimiz eylem türlerine başvurmanın dışında yeni yöntemlere de girmemiz gerekir. Örneğin sanatı ve sanatçıları – sadece ünlüleri değil – çalışmalara katmamız önemli. Nerede yaşıyorsanız orada Kürt, Türk ve diğer halklardan sanatçılarla görüşüp teşvik etmek önemli.

Çoğu zaman teşvikler üzeri sanatçılar harekete geçerler. Aslında bulunduğunuz yerde sanatçı olmasa da bir grup ya da şahıs olarak yapılacak bir eylem, sanat gösterisi ve performans ile dikkat çekebilirsiniz. Son yıllarda çok yeni farklı gruplar ortaya çıktı, bunun arasında iklim kriziyle ilgilenenler var. Yine sosyal medyayı da unutmamalıyız ki bu konuda birçok kişi aktif. Tek olması gereken birbirimize destek vererek ve koordine olarak bunu yapmamızdır. Hasankeyf kimsenin tekelinde değil, herkes bulunduğu yerde harekete geçmeli. Bunu inanarak yapmak başarının yarısıdır. Kendimizi kandırmak veya kuru slogan atmak için demiyoruz bunu.

Geri adım attırılabilir

2007 yılında Avrupalı hükümetler Ilısu projesine finans teminatını verince birçok kişi inancını kaybetti, biz ise devam ettik. Kredi ihracatı tarihinde olmadığı şekilde bir “ihracat kredi teminatının” (Ilısu projesinde yer alan Avrupalı şirketlere Avrupalı hükümetlerin kredi alabilmek için garantisi) geri alınmasını sağladık.

Evet, o zaman hedefte daha az otoriter ve daha kolay etkilenebilecek Avrupalı hükümetler vardı, şimdi ise AKP-MHP gibi bir iktidar var. Ancak Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da toplum 2007-2009 sürecine göre ekoloji ve kültür konularında çok daha duyarlı. Türkiye’nin birçok yerinde Kaz Dağları, Salda Gölü, ÖDTÜ Ormanlığı ve Munzur gibi gündemde olan (ve elbette pek gündemde olmayan) ekoloji-yaşam mücadeleleriyle belli bir ortaklaşma sağlanır büyük bir sinerji yaratılırsa iktidara Ilısu projesi konusunda geri adım attırılabilir.

Son aylardan birçok defa dünyada bazı mega projelerin faaliyete geçmesine rağmen iptal edildiğini belirttik. Bu sadece daha demokratik olan ülkelerde söz konusu olmadı. En bilinen örnekler Tayland’dan Pak Mun ve Hindistan’dan Maphitel barajlarıdır. Bunların dışında projesi tamamlanmadan iptal edilen onlarca devasa barajlar var.

Yine Avusturya’daki Zwentendorf nükleer santrali de biten ama faaliyete geçmeyen mega projeler açısından iyi bir örnektir. Bunları belirtmemizin amacı şu ki; hiçbir projenin tamamlanmasının mecburi olmadığını, büyük protestolar sonucu milyarlarca Euro değerinde projelerin bile durdurulabileceğini vurgulamaktır. Yeter ki toplumun çoğu hayır desin. Ilısu projesinin zararları korkunç düzeyde çok, ihtiyaç ise hiç değil. Bu projenin neresinden dönersek dönelim her açıdan Kürdistan, Türkiye ve tüm diğer toplumlara kardır.

Köyler su altında kalabilir!

Önümüzdeki haftalarda Dicle vadisinde ilk köyler su altında kalabilir. Sonraki aylarda sayı onlarca köye ulaşabilir. Baraj gölü Hasankeyf’e ulaşabilir. Ama moralimiz bozmamak önemli ki mücadelemiz büyüsün. Mücadelenin bizzat Dicle Vadisinde olduğu kadar İstanbul gibi merkezlerde yürümesi de çok kritik.

Artık Hasankeyf ve Dicle Nehri sadece bir dar bölgenin mirası değil, tüm ülke, Ortadoğu ve dünyanın mirası olduğunu düşünerek herkes hedeflenen yıkımdan etkilenmektedir. Türkiye’nin bu yıl girdiği siyasi ve ekonomik konjoktorü de dikkate alırsak Ilısu projesinin son an alınacak bir kararla durdurulması hiç de hayali bir şey değil. Toplanan suyun boşaltılması de olası.

Düşünün projenin durdurulması nasıl bir güzel ve başarı duygusu yaratacağını? İnanılmaz bir enerji açığa verir, diğer risk altındaki coğrafyaların savunmasında önemli rol oynayabilir. Rejim öyle sıkışmış ki bir yerde ekolojik-sosyal yıkım getiren bir proje durdurulsa bu domino etkisine bile neden olabilir.  Samimi şekilde Dicle ve Hasankeyf’i sahiplenme zamanı çoktan geldi, ama tam geçmedi. Geç olmasın diyoruz. Bundan dolayı #HasankeyfİçinGeçDeğil sloganıyla hareket ediyoruz.

https://yeniozgurpolitika.net/tekrarliyoruz-hasankeyf-icin-gec-degil/